Köpek kadar olamamak!

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Güzel bir yazı, sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim…

Gerçek bir hikayeden esinlenilen, belgesel havasında bir film izledim geçenlerde. Türkçeye ‘Kutup Macerası’ olarak çevrilen; “Eight Below.” Bırakın yakınlarımızı, en can arkadaşlarımızdan, hatta bazen ailemizden göremediğimiz bir bağlılık, sevgi, dostluk ve tutkuyu yaşatıyor film. Hem de köpeklerden… Sonradan anlıyorsunuz ki burun direğinin sızlama nedeni esasında filmdeki kareler değil; kendi yaptıklarımız. Veya yapmadıklarımız

Savaşın  en kanlı günlerinden biri. İnsanın başını bir saniye dahi siperden çıkaramayacağı bir saldırı var. İşte böyle bir anda bir asker, en iyi arkadaşını az ileride, kanlar içinde yerde yatarken görür. Hemen yanındaki teğmenine dönüp:

Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp gelebilir miyim?

Teğmen, “delirmiş olmalı bu” der gibi bakar askerine.

- Gitmeğe değmez, görmüyor musun, arkadaşın delik deşik olmuş. Kıpırdamıyor bile, çoktan ölmüştür.

Asker ısrarlıdır!

- Komutanım, bırakın gideyim.

- Arkadaşın yaşamıyor oğlum. Yanına gidersen sen de öleceksin, bunun farkındasın değil misin?

Asker artık sessiz kalmayı seçmiş ve sadece komutanın yüzüne bakmaktadır. Onun gözlerindeki o kararlık ve inancı gören komutan daha fazla dayanamaz ve izin verir.

Yoğun ateş altında asker siperden çıkar ve sürünerek arkadaşına ulaşır. Kısa bir müddet yanında kaldıktan sonra, onu yerde sürükleyerek geri getirir ve yuvarlanırlar birlikte siperin içine.

Teğmen, haklı çıkmanın gururlu edasıyla, nefes nefese kalmış askerine dönüp:

- Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez dememiş miydim! Bu zaten ölmüş.

- Değdi komutanım, değdi!

- Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?

- Yanına vardığımda henüz yaşıyordu komutanım. Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için.

- Ne dedi ki?

Asker hıçkırarak tekrarladı arkadaşının son sözlerini:

- Geleceğini biliyordum!

Sahi, etrafımızda kaç tane geleceğini bildiğimiz ‘Max’ var? Veya bizim, o son sözü duyma uğruna ölüme gideceğimiz kaç ‘Maya’?

Yazan : Tunç KILINÇ


Share/Bookmark

0 comments :